DAHA DAHA parlak DAHA zengin

EĞER “SESSİZ LÜKS” AKIMINA BİR TÜRLÜ ISINAMADIYSANIZ, ÜZÜLMEYİN! İLKBAHAR/ YAZ 2025 PODYUMLARINDA ESEN HAVA, MAKSİMALİZMİN YENİDEN BAŞROLÜ ELE GEÇİRİŞİNİN NİŞANESİ ADETA. AKIMIN ÖNCÜ İSİMLERİNDEN SUSIE LAU, BU CESUR DÖNÜŞÜN ALTYAPISINA BİR BAKIŞ ATIYOR. İNGİLİZCEDEN ÇEVİREN: AFİFE SELEN SELÇUK

Moda aşkı doğuştan mı gelir? Kim bilir... 17 yaşımdayken lise mezuniyet yıllığına benim için “Geleceğin Donna Karan'ı” diye yazmışlardı. Arkadaşlarımın bana yakıştırdığı tasarımcının stili belki birebir beni yansıtmıyordu ama asıl anlatmak istedikleri şuydu: “Susie, modaya gerçekten tutkuyla bağlı.” Tabii bu “Neden lise son sınıf tarih dersine üstünde Viktoryen bluz, iki kat vintage slip etek, çizgili çoraplar ve Buffalo spor ayakkabılarla geldiğini anlamıyoruz” diyen iç seslerinin bir yansıması da olabilir.

Benim için her zaman ne kadar fazla, o kadar iyiydi! Kendi kıyafetlerimi seçmeye başladığım andan itibaren, elimin altında ne varsa batik tekniği ile gökkuşağı renklerine boyadım. Tek bir etek yetmezdi, üç kat giyerdim. Pudra mavisi, nane yeşili ve şeker pembesini aynı anda kombinlemek mi? Neden olmasın? Beş farklı deseni dengeli bir şekilde bir araya getirmek mi? Cevap her zaman evetti. Kendi kıyafetlerimi alabilecek duruma geldiğimde ise sürekli olarak en gösterişli giysilere, en geniş ve en parlak renk paletlerine ve raflardaki en çılgın dokulara yöneliyordum. Maksimalist moda benim için zorlukların, üzüntülerin ve güvensizliklerin ortasında sığınılacak bir kovuktu. Pandemi sonrası herkes “dopamin modası”ndan (mutluluk veren renkli kıyafetler) bahsederken, ben zaten yıllardır gardırobumu bu duyguyla şekillendiriyordum.